Yeni dünyadan bir takım izlenimler

02 January 12, Monday @ 21:20

Bir yıla yakın süredir Amerika'da yazılımcı olarak çalışmaktayım. Çalıştığım şirket Princeton'dan akademik olarak ortaya çıkıp, önce bir startup oldu, daha sonra da büyük bir şirket tarafından satın alındı. Bu tür hikayeler yeni dünyada çok sıradan, girişimcilik günlük yaşamın parçası. Peki biz (yalnızca Türkiye değil, bütün Avrupa) bu kültürden ne kadar uzağız?

Silikon vadisinin gizli tarihi adlı bu video, Amerikan üniversitelerinin dünya savaşının peşinden savunma projelerinde yer almaya başlamasını, bu işlerin içindeki Frederick Terman gibi profesörlerin Stanford'a gelerek, öğrencilerin şirketler kurarak araştırmalarını ticarileştirmelerini teşvik etmesi, böylece vadinin HP, Intel, vb gibi ilk nesil teknoloji firmalarının ortaya çıkışını anlatıyor. Ortaya çıkan model çok özgün. Üniversite temel bilim araştırmalarının yapıldığı bir merkez görevini alıyor. Bu araştırmaları yapan öğrenci ve profesörler, işi somut bir ürüne dökmek istedikleri zaman dışarı çıkıp şirket kuruyorlar ve üniversite onlara araştırma sonuçlarının kullanımı için gerekli her türlü lisans ve kolaylığı sağlıyor.

Modelin başarısı, amacı insanlığın bilgi birikimini arttırmak olan araştırma çabaları ile, insanlığın bir ihtiyacını karşılamayı hedefleyen geliştirme çabalarını birbirinden ayırmış olmasında bence. Araştırma, önceden planlanamayan ve kısa vadede kâr getirmeyen, dolayısıyla bir zaman engeli taşımadan özgürce yapılabileceği bol kaynaklara ve ortama ihtiyaç duyan bir faaliyet. Geliştirme ise, gene planlaması çok zor da olsa, ihtiyaç duyacağı kaynakların gerekliliğini ispatlayabildiği ve tasarım sınırları dahilinde yürütüldüğü sürece ortaya daha başarılı ürünler çıkaran bir süreç. Akademisyenlerin özgürce bu iki dünya arasında geçiş yapabilmesi, doğru bilgilerin doğru ürünlere dönüşmesini çok destekleyen bir sistem.

Türkiye'de bu konudaki ilk sorun akademi ve özel sektör arasındaki büyük maaş uçurumu. Pek çok meslek gibi akademisyen maaşı da rahat bir hayat sürmeye yeterli değil, bu yüzden çoğu parlak genç özel sektörde bol mesaili dolayısıyla araştırma ya da boş vakit içermeyen bir işe girip akademiden tamamen kopuyor. Geçim sorunu yaşamayıp akademide kalabilenler ise devlet memurluğuna tabiyetten öyle kolay kolay şirket kurmak ya da ticari işlere girmek imkanına sahip değiller. Bu ekonomik nedenler üniversitelerdeki hocaların ve dolayısıyla eğitimin kalitesini de düşürüyor. Üniversite devletin verdiği paraya ya da zengin öğrencilerin harçlarına bağlı yaşayan bir meslek okulu pozisyonuna girince, buradan kendi başına ayakta durmayı öğrenmeden çıkan öğrenci de, kendine güvenden yoksun kalıyor. Tek marifeti zamanında dedesinin doğru bir araziyi satın almış olması ya da devlet tarafından zorla zengin edilmiş olmak olan uyduruk bir iş adamının yanında çalışmayı bile büyük bir hedef olarak görüyor. O adamla rekabet edebilecek bir iş kurmayı düşünmüyor bile.

Silikon vadisindeki model kurulduktan sonra, para kaynağı konusunda büyük değişimler geçirmiş. Savunma sanayi yerine normal tüketiciye yönelik ürünler geliştirmeye başlamış ve ilk başta kendi imkanlarıyla para bulan şirketler için bir sürü özel yatırımcı ve yatırım fonu ortaya çıkarak bugün Venture Capital denen girişim sermayesi piyasasını oluşturmuş.

Bu sektörü oluşturan neden tabii ki girişimlerin büyük kazanç getirme şanslarının yüksek oluşu. Ancak sektörün bu kadar büyümesinin nedeni sırf bu değil. Basit bir hesap yaptım, yaklaşık 10.000$ gibi bir miktardan daha büyük paralar için, bu parayı Amerika'dan Türkiye'ye yollamak, 3 aylık faize koyup sonra geri getirmek, tüm transfer ücretlerine rağmen, Amerika'da herhangi bir klasik faiz enstrümanına yatırmaktan daha kârlı. Faiz kazançları bu kadar düşük olunca, para sahipleri ya oturup somut bir iş yapmak, ya da parayı bu tür girişimlere yatırmak zorunda kalıyor. Bizde ise bırakın faizi, taksi plakası gibi absürd enstrümanlarla parayla para kazanmak varken parayı bir işe harcamak akıllıca bir hareket olmuyor (nasıl bu kadar yüksek faiz verebildiğimiz ise Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü sananları yakın bir tarihte çok şaşırtacak ayrı bir hikaye).

Bu iki durumun oluşturduğu bir üçüncü durum daha var, o da girişimcilerin profili. Amerikan teknoloji şirketlerinin yatırımcı, kurucu ve üst düzey çalışanlarının büyük kısmı akademi ya da endüstriden gelen ve bağlarını koparmamış kişiler, zenginlik kaynakları ise hep teknolojik başarılar. Bu profilin getirdiği avantaj bu kişilerin zenginliklerini yeni girişimler için kullanma yüzdelerinin oldukça yüksek olması. Bu da gözü çalışanlarına iki saat daha fazladan mesai yaptırma, primlerini vermeme ve ar-ge harcamalarını mümkün olduğunca kısma derdinde olan feodal işadamı profiline göre büyük bir avantaj.

Türkiye'de "üniversite sanayi işbirliği" üzerine çok yazılıp çizildi. Bu konuda Tübitak gibi kurumlar kuruldu çalışmalar yapıldı. Cahit Arf'ın anılarında özellikle sanayicilerin Tübitak'a gelip şöyle teknik problemim var çözün diye istekte bulunmamalarından yakındığını hatırlıyorum. Yukardaki modeli gördükten sonra bunun niye yürümediğini anlamak kolay. Girişim o yönde çalışmıyor, yeniliği sizin yapıp müşteriye götürmeniz gerekli. Zamanla Tübitak da (özellikle son zamandaki mesela Feza Gürsey Enstitüsünün kapatılması gibi değişikliklerle) temel bilim desteğini azaltıp ürüne yönelik geliştirme yapan dolayısıyla çeşitli konularda özel sektörü de baltalayan bir yapı haline geldi. Teorik araştırmalar olmadan yapılan geliştirme yabancı ürünlerin ucuz benzerlerini yapmaktan öteye gidemiyor maalesef.

Son olarak tüm bu faktörler sağlanıp, bir başlangıç ivmesi sağlansa bile çok zamana ihtiyaç olacak, çünkü neredeyse bir yüzyılda ve sayısız başarı ve başarısızlıktan sonra edinilmiş bir kültüre sahip olmak kolay değil.

Ali E.İMREK

03 January 12, Tuesday @ 03:44 Çok aydınlatıcı bir yazı, teşekkürler.

Hakan Müştak

03 January 12, Tuesday @ 02:21 Türkiyedeki ironinin çözülmesi için onyıllar gerekli. Basiretli, cesaretli yöneticiler yetiştirip, etkili kararlar alıp altına imza atabilecek, arkasında durabilecek hale ne zaman gelirse; ancak ozaman yol almaya başlar. Gelişim ve ilerleme startejisi olmayan politikalarla sadece top çevirir canım türkiyem. Tebrikler çok güzel özetlemişsiniz...

emrah

03 January 12, Tuesday @ 18:35 Çok güzel bir yazı olmuş.

Meral Arat

04 January 12, Wednesday @ 16:37

Bence silikon vadisi de gorunuste bir ozgurluk ve girisimcilik ortami olarak gozukse de aslinda orda da belli bir mantigin hakim oldugunu gormemek olasi degil. Bir cesit yap boz dongusunde ilerliyor... Teknolojilerin cogu da sadece umut satiyor.. Apple'a ait app store da urunlere ait kullanici yorumlari dikkatle incelenirse bu durum kolaylikla tespit edilebilir. Ornekler cogaltilabilir tabiki..

taillor stopper

05 January 12, Thursday @ 06:14 İlham verici bir yazı. Ama bizden olan şeyleri karalama hastalığının da izlerini taşıyor. Biz yapamayız, biz kötüydük, kötü kalmaya devam edeceğiz ümitsizliğini yazar kendine saklasa idi daha iyi olurdu. Birbirimize pozitif enerji aşılamalıyız. Bu modeli tanıtıp bizde de uygulanması için bilinçlendirme faaliyetlerine devam etmeliyiz. Hele kulaktan dolma Feza Gürsoy vb. hakkındaki dedikodu bilgilerine ise yazıda yer vermek hata. Muhtemelen de ideolojik. Selamlar.

Serbulent Unsal

06 January 12, Friday @ 03:38

Bence bir yanlışı düzeltmende fayda var yaklaşık 10 yıldır Teknokent yasası ile akademisyenlerin Teknokent firmalarında ortak ve yönetici olmaları mümkün. Dolayısı ile buradan yola çıkan önerme yanlış.

Ancak bu işlerin bu yönde gelişememesinin vergi ,hukuk vb. pek çok başka sebebi mevcut (ki çoğunu sende yaşamışsındır kendi şirketinde).

Tabi en önemlisi akademisyen adamın elinde küçük çaplı da olsa sermaye birikimi olmaması ve devletin verdiği teşviklerin %75 gibi oranlarda görünüp işin gerçek maliyetinin %40 - 50'si civarında kalması.

Gürer

06 January 12, Friday @ 09:22

Serbülent, bahsettiğin imkanlar var evet. Ancak burada iki problem var. Birincisi senin de yazdığın sebeplerden dolayı bu imkanlar gerektiği gibi kullanılamıyor. İkincisi ise bu imkanları kullanabilecek çapta biri için, yurtdışına gidip daha az uğraşla bunun çok üstünde imkanlara kavuşmak mümkün.

Cetin Mericli

11 January 12, Wednesday @ 15:53

@tailor stopper: Burada yapilan bir karalama hastaligi degil, yanlisiniz var. Bir problemi cozmeye giden ilk yol problemin varligini kabul etmektir. Dikkatli olursaniz yazinin hic bir yerinde "biz yapamayiz" gibi bir tespit yok, "biz su ana kadar yapamadik, sebebi de bu" var. Yazinin sonunda da problemi cozmeye karar versek dahi surecin gucluklerine dikkat cekilmis ki bu da karamsar bir tespit degil, malumun ilami. Cetin Altan'in deyimi ile "enseyi karartmayalim" ama bunu yaparken de gerceklikten uzak iyimserligin pencesine dusmeyelim.

@serbulent: Dedigin dogru, su anda akademisyenlerin ticari faaliyette bulunmalari eskiye gore iki parmak daha kolaylastirilmis durumda ama hem hala bir suru devlet memuriyetinden kaynaklanan kisit var, hem de su anki akademik kadrolarda bulunan insanlarin ya karakteri bu ise uygun degil (girisimcilik ruhuna sahip olanlar zaten Turkiye'de akademisyen olmayi tercih etmediler gecmiste), ya da uzun yillar suren burokratik engellerden dolayi bir tur "ogrenilmis caresizlik" etkisi soz konusu.

Yeni nesil akademisyenler arasinda, ozellikle doktorasini yurt disinda (ve ozellikle de Amerika'da) yapanlar icinde cok duzgun vizyona ve beceriye sahip kisiler var. Sayilari cok degil ama zaten boyle bir milyon vizyoner adama ihtiyac yok, 100 tanesi de kayda deger bir etki saglar. Ben gelecek yillardan akademideki zihniyet acisindan bir parca daha umutluyum ancak Gurer'in bahsettigi gibi bu ise yatirim ve sanayi cephesinden talep gerekli ki bizde yerlesik olan bakkal zihniyeti ve kose donuculuk yuzunden kisa vadede bir gelisme beklemiyorum o cephede.

oytunx

11 January 12, Wednesday @ 16:28

Akademik çevre, çoğunluk, bakkal anlayışıyla cebini, kimi ezdiğine hangi vizyon sahibi öğrencisini aşağıladığına bakmadan kariyer düşünüyor. Hepimiz bu yollardan geçtik ve durumu biliyoruz.

Ancak o 50-100 kişi hala orada bir yerlerde var. Bunu bulabilmek, bir araya getirebilmek ise , maalesef ve ancak devlet kurumlarına kalıyor. Özel sektöre de kalabilir fakat beklentiler farklışlaşacaktır tabii ki.

Türkiye'de hiç bir şey tepeden inmeden olmuyor maalesef. Bu yüzden üst yönetimlerden birileri çıkacak, koyabilirse ağırlığını koyacak ve Türkiye'de gerçek bir AR-GE harekatı başlatacak.

Diğer şekilde kişiler arasında başlatılan o muhteşem projeler veya vizyon, tam tersi kafadaki üst yöneticiler ile anında bitiriliyor.

Burada yazan güzel insanlardan biri, bir gün bu mevkilere gelirde başarabilirse, katıalcak kitlenini varlığı ortada.

Umarım bir gün çıkar...

Furkan

29 January 12, Sunday @ 18:21 "nasıl bu kadar yüksek faiz verebildiğimiz ise Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü sananları yakın bir tarihte çok şaşırtacak ayrı bir hikaye" 'ye dair dusuncelerinizi de bir ara ayrica paylasacak misiniz? Argumanlariniz neler?

Post a comment

Text: